https://img.webme.com/pic/s/success4you/laserdown.gif
   
  71 KırıkkaLe - Keskin- CeriTmüminLi-
  CeriTLerin SoY küTüğü
 
       CERİD(CERİT) OYMAĞI
HAKKINDA:

 Cerid kelimesinin anlamı hakkında çeşitli sözlüklerde farklı anlamlar verilmektedir.Cerid, yiğit,cesur, ata iyi binen, eli çabuk, becerikli, sopa, kuru hurma dalı, cirit sopası, "kuru verimsiz toprak" gibi anlamlara gelmektedir. Ceridlerin soy kökünün Oğuzların Bozok koluna bağlı olduğu bildirilmektedir. Yerleştikleri yer olarak da Dulkadir beyliğinin sınırları içi olduğu değişik kaynaklarda belirtilmektedir.Dulkadir veya zülkadriye denen yer 1831 yılında Maraş adını almıştır. Ceridlerle Avşar oymağı arasında, hicri ve rumi takvime göre 1205 yılında miladi takvime göre ise 1791 yılında bir savaş olmuştur. Bu savaşın yeri Osmaniye ile Nizip arasındaki Yarsuvat denilen yer ile Zencirli denen yer arasındadır. Buraya daha sonra Kanlıgeçit denmiştir.Ceridler buradaki savaşı kazanmışlar ve Dadaloğlunun oymağı büyük kayıp vermiştir.1691 yılından itibaren devletin iskan politikası gereği Ceridler başka oymaklarla Sırkıntı ve Karsantı türkmenlerininden başlarına devlet tarafından görevlendirilen beyler idaresinde özellikle bugün Suriye sınırları içinde kalan Halep vilayetine bağlı Rakka kasabasına zorla iskan edilmiş, ceridler bu iskandan sonra defalarca geri gelmiş ve defalarca yeniden zorla Rakkaya iskan edilmişlerdir. Bu arada Rakka dışında Niğbolu, Silistre, Selanik, Harran, Hama, Humus ve Halep'e de iskan edildiklerine dair de bilgiler vardır.Ceridler bu zorla yapılan iskanlara isyan ettikleri için zaman zaman bizzat asker eliyle zaman zaman da üzerlerine başka oymaklar gönderilerek Rakkaya geri gönderilmek istenmiştir.Avşarlar ise o tarihte Ceridleri olursa Rakkaya olmazsa kendi suvatları ve otlakları dışına göndermek istemişlerdir.Bu yüzden aralarında çıkan savaşta Kırım'a (Elbistan'a) dönmeleri istenmiştir.1600lü yıllarda ceridlerin bir kısmı İrana gitmiş, bir kısmı daha sonraki iskanlarla Balkanlar dahil olmak üzere Suriye ve Kıbrısa (1713) zorla iskan edilmişlerdir.En son olarak da 1865 yılında Fırka-i İslahiye denilen askeri kuvvetle Ceridler de dahil olmak üzere tüm Yörük-Türkmen oymakları Anadolunun değişik yörelerine zorla iskana tabi tutulmuşlardır.Bunlar arasında Denizli, Afyon, Mersin, Hatay, Karaman,Amasya, Çorum, Kırıkkale, Yozgat, Kırşehir, Adana, Malatya, gibi iller sayılabilir.ayrıca aksaray ilin de de 50 kişilik nufusu kalmıştır.2 yıl önce 350 idi nufusu vardı peki bu nufus neden azaldı 1.2 yılda 25 kişi öldü.2.2 yılda 100 kişi göc etti 3.ayrıca köy ikiye bölündü aşagı cerit , yukarı cerit aşagının nufusu 25 30 yukarının ise 30 40 kaldı 

RAKKA VE ORTA ANADOLU EKSENİNDE BIR OYMAĞIN TARİHİ (CERITLER)RAKKA VE ORTA ANADOLU EKSENİNDE BIR OYMAĞIN TARİHİ (CERITLER).
 
Baki Yaşa ALTINOK Araştırmacı-Yazar 
ÖZET Anadolu'daki Türkmen oymaklarından "Cerit" oymağının tanıtıldığı bu yazıda, Ceritlerin yaşam biçimleri, örf ve adetleri, gelenek ve görenekleri hakkında bilgiler bulacaksınız. Ayrıca Ceritlerin sözlü geleneklerini de manzum olarak bu yazıda bulabilirsiniz. Ceritler 1692 yılında yaşamış Urfa ve civarında yaşamış, 19. yüzyılda Anadolu'nun çeşitli yerlerin de iskanları tamamlandı. 

Orta Asya'dan gelip Anadolu'yu yurt tutan 230 oymak, 1500'u aşiret ve 5800'ü de cemaat olmak üzere 7230 dolayında Türkmen oymak, aşiret ve cemaat bulunmaktadır. Kırşehir ve yöresini yurt tutmuş irili ufaklı 450 Türkmen aşiretinden biride Oğuzların bozok koluna mensup Beydili boyudur. Dulkadirli Beyliğini teşkil eden cemaatlerin çoğunluğu Bayat, Avşar ve Beydili boylarında idi. 1520 - 1570 tarihlerinde Beydili, aralarında Ceridlerin de olduğu bir çok obayı barındırmaktadır.(1) 

Anadolu'ya geldikten sonra şimdiki Şanlıurfa’nın Karacadağ yöresinde ilk önce Akkoyunlu devletine, daha sonra da Dulkadir beyliğine bağlı olan Beydilli, Bozulus'un 1613'de dağılması üzerine, bir kolu Gaziantep, Maraş, Kayseri üzerinden, diğer bir kolu da Toroslardan Adana, Karaman, Aksaray’ı takip ederek Kırşehir merkez olmak üzere tekrar Orta Anadolu'ya ulaşmışlardır. (2) Yerleşik düzene geçmiş hâlkın şikâyetleri üzerine 1690-1691 yılında Beydili boyu, bütün obaları ile birlikte şimdiki Suriye bölgesine sürülmüşlerdir. Rakka bölgesindeki köyleri harap eden yağmacı Tay ve Urban Araplarına karşı Anadolu'daki Beydili obalarını Belih ırmağının Harran altındaki Akça-Kale'den Rakka'ya kadar uzanan bölgeye yerleştiren Osmanlı, Beydili ile diğer bir çok oymakları da Urfa'nın doğusundaki Colab ırmağı kıyıları ile Boz-âbad ve Urfa'nın diğer bölgelerine yerleştirdi. Böylece kendisine boyun eğmeyen bu Türkmenlerden kurtulmuş oldu. (3) 

Musacalu, Cerid, Avşar, Köşekli, Boynuinceli ve Karacayurt Türkmen oymakları da bunlar arasındaydı. Devlet sert ve ciddi tedbirler almasına rağmen, bütün bu oymaklar aynı yıl içerisinde Anadolu'ya geri kaçtılar. Çünkü bu bölgeler, Türk oymaklarının yerleşebileceği Anadolu'daki serin yaylaların coğrafi yapısında bir yer değildi. Toprağı verimsiz kuru ve susuz olduğu gibi, kavurucu çöl sıcaklarının hüküm sürdüğü bir yerdi. Rakka bölgesi Arap kabileleriyle Türkmenler arasında geçen savaş türküleriyle dolu olduğu gibi, Türkmen oymaklarının adeta bir sürgün yeri idi. (4) 

Bu sürgünde en büyük ıztırabı Beydili ve ona bağlı oymaklar çekmiştir. Yine bu olaya dair acı hatıralar, Kırşehir başta olmak üzere Keskin yöresinde hâla yaşatılmaktadır. Aşağıdaki türkü bunun acı bir kanıtıdır. 

Toplandık aşiret geldik Colab'a Başmızda esen boran değil mi?
 
Şahin Bey, Karaca konduk yanyana Hacı Ali'nin yurdu Seylan değil mi? 
Urumdan öteye yığnak düzüldü Aşiretler isim isim yazıldı Koca Berk Ağa'nın bendi bozuldu Cerit onu tozlu duman değil mi? 
Kurt Karaca Ulaşlı'nın beyine O da kondu Şahin Bey'in sağına Firkat girdi Ağca-Kale dağına Yusuf Paşa cana kıyan değil mi? Misis'ten göçünce Irakka yolu Anavarza üstü Bayındır eli Perişan düştü de koca Badili İstanbul belimiz kıran değil mi? 
Süleyman’ım haymalarım kurulsun Çekilsin sancaklar aşret derilsin Gündeşlioğlu destan olsun çığrılsın Firuz Bey'in yurdu Ören değil mi? 

1696'da ikinci kez Rakka'ya sürgün edilen Türkmenler, şimdiki Suriye çöllerinin sıcağına dayanamayıp tekrar Anadolu`ya geri kaçtılar. Rakka beylerbeyi Ahmed Paşa Türkmenlerle baş edemeyince görevinden alındı ve Bozok-Çorum sancak beyliğine atandı. Rakka valiliğine "Başkomutan" payesi verilen Anadolu müfettişi Yusuf Paşa tayin edildi. Yusuf Paşa, büyük bir askeri birlikle yerlerini terk eden Türkmenleri Rakka'ya geri göndermek için harekete geçti. Yusuf Paşa, Kadıoğlu namıyla bilinen Kürtlerden Bektaş Bey'in oğlunu Türkmenlere gönderip "Rakka'- ya iskan giderlerse ne ala, gitmezlerse padişahtan gelen ferman gereği hepsinin kılıçtan geçirileceğini" bildirdi. Rakka'ya iskan edilmeyi reddeden Beydililer düzenli Osmanlı ordusunun üzerlerine geldiğini görünce direnmek için isyan ettiler. Yusuf Paşa'nın kuvvetleriyle savaştılar. Beydiliye destek veren Mamali aşiret reisi Deveci Ali ile Paylı namıyla bilinen Rişvanli Halil Bey'in arasına nifak sokan Yusuf Paşa, Payli Halil Bey'e Mamali aşiret reisi Deveci Ali'yi tuzağa düşürtüp öldürttü. (5) 

İç çekişmelerden zayıf düşen Beydili aşireti Yusuf Paşa'ya yenildi. XVII yy. Türkmen aşiretleri arasında yaşayan Ozan Budala bu olayı şöyle dile getirmiştir. Seksen bin haneyle isyan edince Anadolu benim dedi Beğdili Kadoğluyla Yusuf Paşa gelince Paylı Mamalı'yı vurdu Beğdili. Kara bayrak salak kanlı salaca Aşiretin ucu vardı Maraş'a Y etişti imdada beğ Kurd Karaca Zor ile yollara durdu Beğdili. Davullar döğündü çekildi sancak Koç yiğit atına bağlandı ponçak Deveci Ali öldü kırıldı kolcak Eylenip Colap'ta kaldı Beğdili. Ali Beyim on batman gürz atardı Kurd Karaca bir orduya yeterdi Cerid Bekir al kanlara katardı Nice alayları yardı Beğdili. Suluca Karahöyük belli yurtlan Aldı beni Beğdili'nin dertleri Çöle düştü Beğdili'nin kurtları Rakka çölünün kurdu Beğdili. Taylı uğrun uğrun çaldı kalemi Urbanoglu Yusuf Paşa gulamı Beğdili'nin name tuttu alemi Zorunan Rakka'ya vardi Beğdili. Budala'm der ne olacak hâlimiz Ara yerde telef oldu elimiz Bundan sonra Rakka'dır yolumuz Rakka'ya sürgün oldu Beğdili. Şiirde adları geçenlerin dışında, bu dönemde Beydili içindeki obaların başında tespit edebildiğimiz şu beyler bulunuyordu. Firuz Bey oğlu Şahin Bey, Cafer Bey, Kenan Bey, Kurd Bey, Ömer Bey, Hasan Bey, Murtaza Bey, Ganem Bey, Karakoyunlu Battal Bey. İsyanın elebaşıları olduğu bildirilen otuz Türkmen beyi idam edildi. (6) 

İdam edilenler arasında Şahin Bey'in olduğunu şık Süleyman şu mısralarla dile getirmektedir. Yusuf Paşa tuğlu fermanlı vezir Sâf tutmuş ordusu emrine hazır Bağlandı derbentler bulundu kusur Uyan Şahin Beyim dön bak ardına Hoyrat girdi aslanların yurduna. Duman almış şu görünen dağları Zalim kırmış goncaları gülleri İpe gitti obaların beyleri Uyan Şahin Beyim dön bak ardına Hoyrat girdi aslanların yurduna. Hilibaz feleğin bize mi kasti Aslana sığarmı tilkinin postu Aşiret direği kara gün dostu Uyan Şahin Beyim dön bak ardına Hoyrat girdi aslanların yurduna. Rakka'dan Colab'a döküldük yola Kesilen kelleler gelmiyor dile Suçumuz ne idi sürüldük çöle Uyan Şahin Beyim dön bak ardına Hoyrat girdi aslanların yurduna. Süleyman’ım ne olacak hâlimiz Urumeli bekler oldu yolumuz, Kırıldı belimiz Firuz Beyimiz Uyan Şahin Beyim dön bak ardına Hoyrat girdi aslanların yurduna. Bazı Türkmen beylerini yanına çeken Yusuf Paşa, Beydilileri önüne katarak mal, yiyecek ve davarlarıyla birlikte tekrar Rakka'ya sürgün eyledi. Halk bu konuda şöyle bir destan anlatır. Türkmen beyleri kılıçtan geçirilmiştir. Bu sırada kocası öldürülen Beydili aşiret reisinin hanımı üçüz oğlan doğurmuştur. Çocukların öldürüleceğinden endişe duyan kadın, sürgüne gitmeden önce çocukları dağdaki bir mağaraya götürür bırakır. Bir kaş yıl sonra Beydili aşireti sürgünden eski yurtlarına döner. Kadın, hizmetçisi kadınla birlikte çocukları bıraktığı mağaraya gider, gördüğü manzara karşısında gözlerine inanamaz. Üç oğlu da ellerinin baş parmağını emerek sıhhatli bir şekilde yaşamaktadır. Çocukların kimler tarafından korunup beslendiğini öğrenmek isteyen kadın, bir kenara gizlenir beklemeye başlar. Gun batarken bir kurt ağzında yiyecekle gelir ve çocukları besler. Üç oğlunu alıp çadırına dönen ana, karayağız kıllı oğluna Kurd Karaca, İnce uzun sırım gibi oğluna Cerid, kafası iri boynu ince oğluna da Boynuince diye isim verir. Daha sonra Türkmen obaları içinde bu üç kardeşin obaları, 'Boynuinceli', Karacakurd' ve 'Cerid' olarak anılır. Konumuz olan Ceritler'in soyunun bu koldan geldiği söylenir. Ozan Kul Sadun, Rakka'dan Anadolu'ya gelenlerden aşiretleri şöyle sual eder. Rakka çöllerinde gelen gaziler Acep Karacayurt geri döndü mü? Yenile bit haber duydum oradan Cerid Bekir oldu derler oldu mu? Cerid Bekir öldüyse kırıldı kilit Çöktü üstümüze bit kara bulut Köçekli Kerim'le, Bayındır Halit Kolu bağlı cellatlara durdu mu? Kul Sadun'um bize çok oldu cefa Hükmümüz geçerdi şu kaftan kafa Ulaşlı'nın oğlu Hacı Mustafa Alayları bölük bölük böldü mü? Suriye'nin Halep vilâyeti Rakka ilçesine sürgün edilen Türkmenler'in Cerit oymağı, çölün sıcağına dayanamayıp Orta Anadolu'daki eski yurtlarına dönmeyi arzulamaktadır. Bu sırada Osmanlı idarecilerine sırtını dayayan Urban Araplarının reisi Ceritler'den Fettah Beyi'n kızına talip olmuştur. Rakka'dan Toroslara, oradan da Kırşehir’e doğru yola çıkan Silsüpüroğlu aşiretinin mensup olduğu Ceritler, önlerine çıkan Urban Araplarını yenip yollarına devam etmişler. Antakya Reyhanlı Türkmen beylerinden Mürseloğlu namıyla bilinen bir bey, Ceritlerden yol geçit parası istemiştir. Fettah Bey'in, biz fakir aşiretiz paramız yok demesi üzerine Mürseloğlu, paranız yoksa Ceritlerin güzel kızları olur, para yerine kız verin demiş. Fettah Bey, biz Araba kız vermemek için nice savaşlar verdik deyip öneriyi reddetmiş ve savaşa başlamıştır. Kul Sadun, bu olay şöyle dile getirmiştir. (7) Gel edek gavgayı etme bahane Kuzgunun cırnağı değmez Şahana Mürseloğlu sığdırmazlar cihana Kolu bazlı delilerim var iken. Döndün mü dönesi benden yüzünü Fettah beyim kara yazar yazını Mürseloğlu ister Cerit kızını Aslan gibi yiğitlerim var iken. Kul Sadun'um seçelim mi yozları Dar edeyim şu konduğun düzleri Sana yar olur mu Cerit kızları Gözü kanlı Ceritlerim var iken. Mürseloğlu'nu yenilgiye uğratan Ceritler, yolda Fettah Bey'i yitirmelerine rağmen, yollarına devam etmişlerdir. Fettah Bey'in ölümü aşirette derin üzüntüye neden olmuş bir çok ağıtlar söylenmiştir. Atım var atlar içinde Demir nalları kıçında Eller göç etti gidiyor Fettah Bey'im yok içinde. Bu sırada, Osmanlı yöneticileri tarafından kandırılan Avşarlar, Ceritler'in onunu kesmek için Nizip yakınlarında pusu kurmuşlardır. Osmaniye-Bahçe ilçeleri arasında Ceritler'i takip eden Avşarlar, Ceritler'e saldırmış, çıkan kavgada Avşarlar büyük kayıplar vermişlerdir. Avşarlar buraya hâlen "Kanlı Geçit" demektedirler. Ozan Dadaloğlu kavgayı şu dizelerle dile getirmiştir. (8) Cerid'in göçü de üğründü geldi Avşar'ın gafleti sinemi deldi Gözü kanlı yiğit komadı kırdı Boz Kartal'a pay pay oldu ölümüz. Cerid'in uyluğu duruyor atta Avşar'ın hopuru çıktı Yarsuvat'ta Biz bu öğüt ile kurtulmak dertte Nerde kaldı akıllımız delimiz. Dadaloğlu bu iş böyle olmadı Akıllımız delimize uymadı Bre Cerid burda yerin kalmadı Urumeli Kırşehir’dir yolunuz. Galip gelen Ceritler, Kırşehir başta olmak üzere Orta Anadolu'ya gelip yerleşmişlerdir. Türkmenler'in Cerit oymağına mensup Ozan Kul Yusuf bu olay aşağıdaki dörtlüklerinde bize şöyle aktarmıştır. Cerid Rakka'dan sökün edince Açılsın Urum'a yolu Cerid'in Silsüpüroğlu Fettah Beyim ölünce Kırıldı kanadı kolu Cerid'in. Toplansın aşiret birlik olalım Biz bir zaman Elbeyli'den kalalım Konuşalım bir karara varalım Bozulmadan gitsin eli Cerid'in. Yüz atlımız daim ileri gitsin Sağına soluna çok dikkat etsin Pılışka vermeden menzile yetsin Ziyarette açsın yolu Cerid'in. Sineği çok Nizip ovasına varmayın Pusu vardır Şar dağına girmeyin Urbanoğlu kız istiyor vermeyin Koklatman yadlara gülü Cerid'in. Koç dağına çıkdığımız duyarlar Her tarafa çaşıt pusu kurarlar Mürseloğlu seni neye sayarlar O zaten ezelden kulu Cerid'in. Seyfe'nin karşısı koca cebeldir Cebeli aşınca seyfü seferdir Yüz atlımız bin atlıya bedeldir Dönerse silaha eli Cerid'in. Pusuya düşmeyin düz edin yolu Sıcağa vurmayın evlad ayali Varıp konacağın Kırşehir eli Keskin'de yayılır malı Cerid'in. Ali Bey'in pek tatlıdır sözleri Fettah Bey'in köşek gibi gözleri Burnu hızmalı da Cerid kızları Deli etti Kul Yusuf'u dili Cerid'in. Cerit aşiretinden Silsüpüroğlu Fettah Bey'in oğulları bir müddet Orta Anadolu'da kaldıktan sonra devlet tarafından tekrar Toroslara sürülmüşlerdir. Ceyhan yöresinin havasını beğenmeyen Fettah Bey'in oğlu Ali Bey, kardeşi Mithat'tan ayrılarak Yozgat'ın Müminli köyüne yerleşmek istemiştir. Buna rıza göstermeyen yöre hâlkı olayı Çapanoğlu Ali Rıza Bey'e şikâyet etmişler, Çapanoğlu, Silsüpüroğlu Ali Bey'e bölgeyi derhâl terk etmeleri için bir mektup yazmış, mektubu kendisine bağlı 50-60 kişilik bir kolluk kuvvetiyle göndermiştir. Mektubu getiren Çapanoğlu'nun adamları tehditkar bir tavırla, "Derhâl burada dağılın" diye ihtarda bulunmuşlar. Ali Bey de, "Biz unlu bir aşiretiz eskiden beri buralar bizim babalarımızın yurdu, biz yurtsuz yuvasız kimseler değiliz, Çapanoğlu’na söyleyin bize bir yer göstersin de orada oturalım." demiş ise de gelen adamlar "Biz sizi dağıtmasını biliriz" deyip Ali Bey'in üzerine yürümüş, Bunu gören Ali Bey ve adamları kilylarına sarilip bunlan perişan etmişler. Kanlı çarpışmadan kaçıp kurtulanlar durumu Çapanoğlu’na haber vermiş, Çapanoğlu büyük bir kuvvet yollayarak "Bunları bu bölgeden atın darmadağın edin" demiş, Bir kaç gün sonra Müminli köyüne gelen Çapanoğlu'nun adamları, Silsüpüroğlu Ali Bey'in Denek dağının Kuşburnu yaylasına gittiğini öğrenince, Ali Bey'i takip edip kuşatıyorlar. Bir kaç yüz adamıyla kavgaya giren Ali Bey, önüne kattığı Çapanoğlu'nun kuvvetlerini kıra kıra Delice ırmağının yakınındaki Azgın dağına kadar takip etmiştir. (9) Ali Bey, Kuşburnu yaylasında iken Köşekli aşiretiyle birleşip Çapanoğlu’nun kuvvetlerini bir ziyafet esnasında basıp perişan etmiş, kaçanlardan ilk varanlar Çapanoğlu’na durumu olduğu gibi anlatmışlar, ikinci kol ise Çapanoğlu’na yaranmak için hiç bir şeyden habersiz yaşlı Köşekli Kadir Bey'i öldürüp başını da bir Çapanoğlu’na getirmişlerdir. İki tarafı da dinleyen Çapanoğlu, gerçeği öğrenince ihtiyar Kadir Bey'in başını getiren gruba "Yaşlı bir adamı öldürmek erkeklik değil." deyip hepsinin oracıkta başını vurdurmuştur. (10) Kendisi için tehlikeli gördüğü Silsüpüroğlu Ali Bey'i Padişaha şikâyet eden Çapanoğlu, bir bahane ile aşiretin bu bölgede sürgün edilmesini Padişaha arz etmiştir. Şam'daki isyanı bastırmakla görevlendirilen Ali Bey, Padişahın gönderdiği fermam alınca derhâl yola koyulmuş, dam isyanın bastıran Ali Bey ve aşiretinin beğendiği topraklarda oturmasını padişah o günden sonra serbest bırakmıştır. Silsüpüroğlu Ali Bey'in başkanlığında eski yurtlarına dönen Ceritler, Kırşehir’in Hamit köyü merkez olmak üzere Keskin ve civarını yurt tutmuşlardır. Bir Türkmen topluluğu olan bu aşiret, tarihte bir çok ünlü adamlar çıkartmıştır. Bunlardan birisi de Hamit'li Rıza Bey'dir. Bu sırada toplu ölümlerin olduğu bir hastalıktan Silsüpür Ali ve Mehmet beyler vefat etmiş. Mehmet Bey'in hanımı ve Köşekli aşiret reisi Hamza Bey'in bacısi Hüsne kadın ölen beyler ve yetim kalan oğlu Halil için şu ağıdı yakmıştır. Şu görünen bebrininin höyüğü Ali bey, Mehmet bey aşret büyüğü Kara kaş altında sırma bıyığı Ağlatman Halil'imin Türkmen anasın. Pencereden düşen ayın ışığı Irgalanır Halil'imin beşiği Bu yıl beylerde mi olum keşiği Ağlatman Halil'imin Türkmen anasın. Bakın gözümün yayına Keklik olup ötüşüme Ağa yarim at oynatır Şu dağların yokuşuna. Öremedim dor atının örkünü Sayamadım ben beyimin kırkını Sandığa bastım da samur kürkünü Ağlatman Halil'imin Türkmen anasın. Yüce dağ başında bir kuzu meler Kuzunun firkatı bağrımı deler Halil'im pek küçük kim çözer beler Ağlatman Halil'imin Türkmen anasın. Acı poyraz esti kokumu soktu Bir tek dikmemin de boynunu büktü Aşiret içinde lift beyler tekti Ağlatman Halil'imin Türkmen anasın. Evimizin onu kulluk Siyah saçım örgü belik Kurban olam anam bacım Yakışırmı bana dulluk. Değirmene varsam nöbet alamam Dilim varıp beyler oldu diyemem Başım sığıp konaklara giremem Ağlatman Halil'imin Türkmen anasın. Beyimin bıyığı karalı simden Camadan giymiş de sırf safi yünden Hevesim almadım şu ölen beyden Ağlatman Halil'imin Türkmen anasın. Al elma dalında san zerdali Bulamadım yapışacak bir dalı Halil'im küçük te Urhuya'm yeni Ağlatman Halil'imin Türkmen anasın.(11) Ağıtta adı geçen Halil Bey, Ankara valisi Muhittin'i yakalayıp Atatürk'e gönderen Hamitli Rıza Bey'in babasıdır. Hamitli Rıza Bey Hamit'li Rıza Bey'in babası şair Halil Bey, Cerit aşiretinden Silsüpüroğlu Mehmet Bey'in oğludur. Anası Köşekli aşiretinden Hamza Bey'in bacısı Hüsne kadındır. Halil Bey (1274 ) 1858'de Kırşehir’in Hamit köyünden doğmuş ve 5 yayında köy hocasına giderek okuma yazma öğrenmiştir. Kırşehir eşrafından olan dayılarının yanında Kırşehir Rüştüyesinde tahsilini tamamlayıp Akpınar köyünden Ali Efendi namıyla bilinen değerli bir hocadan icazet aldıktan sonra baş tahsildar olarak vazife yapan Halil Bey, 7 si oğlan biri kız olmak üzere 8 çocuk sahibidir. Çocuklarından ilki unlu Hamit'li Rıza Bey'dir. Kurtuluş Savaşında Mustafa Kemal'in önderliğindeki milli uyanışı boğmak isteyen İstanbul hükümeti, Anadolu'daki bazı illerin valilerini bu iş için görevlendirmiştir. İstanbul hükümetinden aldığı direktiflerle Ankara'ya donen Vali Muhittin, 1919 Eylülünün ilk günlerinde teftiş bahanesiyle Hacıbektaş’a gitmiş, Çelebi Cemalettin Efendi ve Bektaşî babalarının Kuva-yi Milliye taraftarlığında caydıramayacağın anlayınca Çorum'a geçerek forum Mutasarrıfı Samih Fethi Bey ile Kastamonu'daki 58 piyade alay komutam Mustafa Bey'i kandırmayı başarmıştı. 14 Eylül 1919 günü, İstanbul Hükümeti Dahiliye Nazırına bir bir telgraf yollayan vali Muhittin, topladığı kuvvetlerle Ankara'nın basılabileceğini bildiriyordu. Ankara valisi Muhittin Paşa'nın faaliyetlerinden haberdar olan Mustafa Kemal, Ali Fuad Paşa'dan vali Muhittin'i tutuklamasını istemiş, Fuad Papa Hacıbektaş’a giden valiyi Albay Osman'a takip ettirmişti. Kolordu Komutanlığına vekalet eden Mahmut Bey'le haberleşen Fuad Papa, vali Muhittin'in mutlaka yakalanıp Sivas'a yollanması gerektiğini bildirmiştir. (12) Ankara'ya dönme karan alan vali, Çorum'dan ayrılarak 19 Eylül 1919 da Sungurlu'ya gelmiş, oradan da Keskin'e geçmişti. Keskin'le Elmadağ arasındaki Kılıçlarbeli'nde pusu kuran Kırşehir’in Hamit köyünden oturan Kuva-yi Milliye reislerinden Hamit'li Rıza Bey'in Müfrezeleri vali Muhittin'i tutuklayıp Sivas'a göndermiştir. (13) 1879 yılında Kırşehir’e bağlı Hamit köyünden dünyaya gelen ve amcasının kızı şemsi hanımla evlenen Hamit'li Rıza Bey, Arapça-Farsça biliyordu. Rıza 8ey, 1919 Mebusan Meclisi seçimlerinde mebus çıkarak İstanbul’a gitmiş, Büyük Millet Meclisinin Ankara'da açılması üzerine Kırşehir milletvekili olarak katılmış, Milli Müdafaa Encümeni üyeliği görevinde bulunmuştur. Kardeşi Haydar Bey ile birlikte beş yüz adamıyla Birinci İnönü Savaşına katılan Rıza Bey, bu savaşta büyük yararlıklar göstermiştir. Savaş sonrası Rıza Bey'in adamlarından Hüseyin ve Alişan adli kişiler Kırıkkale'nin Cerid Kalesi koyunu basıp hâlkın altın ve kıymetli eşyasını gasbetmişlerdir. Köy hâlkı Ankara İstiklal Mahkemesine başvurarak bu işi Rıza Bey'in yaptırdığını, ayrıca Rıza Bey'in Acı adli çiftliğine katır satın almaya gelen doğulu kişilerin Şeyh Said'in adamları olduğunu bu münasebetle Rıza Bey'in devlete isyan eden Şeyh Said'le işbirliği yaptığı doğrultusunda şahitlik etmişlerdir. şevket Süreyya Aydemir cezaevinde beraber kaldığı Rıza Bey'i özetle şu sözlerle tasvir eder. "Aslında bir köylüydü. İri, heybetli, kara bıyıklı ve iyi huylu bir adamdı.... Padişahın Ankara valisini kendisinin dağa kaldırdığını, Atatürk’e Ankara yolunu açtığını ve onu Çankaya'ya kendisinin oturttuğunu söylerdi. (14) Bir müddet sonra Mustafa Kemal'in karşısındaki grupta yer aldığı iddiasıyla suçlanan Hamit'li Rıza Bey, 11.1.1926 yılında huzursuzluk yaratan suçlarla itham edilerek, Ankara İstiklal Mahkemesinin kararıyla idam edilmiştir. (15) Düşündüğü gibi konuşan, saf, başarıların siyasal ranta dönüştürmesini bilmeyen Hamitli Rıza Bey, savaş sonrası vali Muhittin gibilerinin ihtiraslarının kurbanı olmuştur. Derinlemesine incelenirse onun akibeti, bir Türkmen beyi olan Dulkadırlı Şehsuvaroğlu Ali Bey'in akibetiyle benzerlik gösterir. Şair olan ve 1949 yılında vefat eden Hamit'li Halil Bey, oğlu Rıza Bey'in idamını şu içli mısralarla dile getirmiştir. Yalan dünya senden lezzet almadım Daim ağu kattın aşıma felek Her daim ağlattın bir dem gülmedim Hiç bakmadın gözüm yaşına felek. Rıza Bey sehpada vasiyet etmiş şu mektubu evime versinler demiş Uzatmış urgana boynunu vermiş Daha ak düşmeden saçıma felek. Asla idamıma hiç üzülmeyin Siz beni de oldu diye bilmeyin Kaleli nesline selam vermeyin Kalleşi çıkardın karşıma felek. El bilir değilim haini vatan İstiklal uğrunda ilk adım atan Şehit olsun kalem zaptımı tutan Yalan yafta taktın döşüme felek. Cumhuriyete muhâlif bir iş görmedim Alçaklıkla namusuma leke sürmedim Ailem şerefine hâlel vermedim Şehit namazı düştü şanıma felek. Demişler isyana hazır duruyor Şeyh Said'e iştirake varıyor Dört alçak Kaleli şehit oluyor Yalan yafta taktı döşüme felek. Yüz bin felaketle günüm geçirttin Nimet deyi bana zehir içirttin Yıktın evim ta temelden göçürttün Darbeler indirdin başıma felek. Türküm Türk’ün imdadına yeterken Adım adım terakkiye giderken Vatanıma sadık hizmet ederken Bu idler gelmezdi düşüme felek. Üç dört alçak ittifak eylediler Zamanında bende yardım gördüler Bir isyana meyli vardır dediler Bu yalan gitmedi hoşuma felek. Kuva-yi Milliye'yi ben icat ettim Beş yüz atlı ile harbe ben gittim Hilafet valisin ben esir ettim Bunları yazın mezar taşıma felek. Kardeşlerim olduğumu bildirtmen Şerefinizi üstünüzden kaldırtman Düşmanları kendinize güldürtmen Hainler karıştı mime felek. İnkılapta hizmet aranmaz oldu Hakikat aranıp bulunmaz oldu Kim vurduya gitti bilinmez oldu Vatana bir Rıza aramak boşuna felek. Suçlu olsam buna razı olurdum Elbet hâlasıma çare bulurdum İsteseydim döğüşerek olurdum Hilebaz karıştı işime felek. Yine sarpa uğrattılar yolumu Vatanıma feda ettim oğlumu Akibet sehbada gördüm olumu Haksızı düşürdün peşime felek. Dünya bir fırıldaktır dönüyor Hanümanlar harap olup sönüyor Olum kuşu her kapıya konuyor Zehir kattın tatlı aşıma felek. Halil der inkılap sehpa kuracak Takdiri ilâhi böyle olacak Rıza’nin hizmetin vatan bilecek Hiç bakmadın gözüm yaşına felek. (16) Silsüpüroğlu Mahir ve Karaca Bey Cerit, Silsüpür aşiretinden Hacı Hasan Bey'in oğlu Karaca, 1919'larda askerden firar edip başına topladığı bir kaş adamıyla amcasının oğlu Mahir ile birlikte eşkıyalığa başlamıştır. Kendisini takip eden müfrezelerden birini ayak bileğinden vurmuş, müfreze Kırşehir’e oturulurken kan kaybından ölmüştür. Karaca'yı bir türlü ele geçiremeyen yetkililer, Çerkezlerden ve Kürtlerden bazı kişileri Karaca'nın atlısına katarak yakalamak istemiştir. Amcaoğlu Mahir'in ikazlarına, Çerkezler bize bir şey yapamaz deyip kulak asmayan korkusuz Karaca Bey, Mahir ile birlikte dürbünle etrafı kolaçan ettiği bir sırada Kırşehir Karahıdır köyü yakınlarındaki Buzluk dağında bu Çerkezler tarafından arkadan vurularak öldürülmüşlerdir. Karaca'nın vurulduğunu gören atı cenazelerin yanına kimseyi yaklaştırmadığı için devlet, atını vurduktan sonra cenazeleri Keskin'e getirmiş ve asker kaçağı olduğu için cenazeleri ailelerine vermemiştir. Avanoğlu köyünden bir kişi Karaca Bey'in yüzük ve köstekli saatini taşıdığı için, adi bu olaya karıştığı gerekçesiyle, Karaca'nın kardeşi Fakı Mehmet tarafından köyünden alınarak köy çıkışında vurularak öldürülmüştür. Karaca ve Mahir için yakılan ağıt: Şu görünen kahpe Buzluğun dağı Al kana boyanmış köyneğin ağı Vurulmuş diyorlar Hamit'in beyi Alman vurdular ona yanarım. Sabahleyin kalktım yerler alaca Satın al atımı verin ilaca Biri Mahir idi, biri Karaca Alınan vurdular ona yanarım. Bir odası vardır boyraza karşı Şen olur Karaca beyin gezdiği çarşı Nerde Karaca'nın Mahir'in naaşı Alınan vurdular ona yanarım. Maşallah mıskasın boynuna takmış Çifte mavzerini dalma asmış Kırşehir, Keskin seyrine çıkmış Hamitli beyini vurdular ona yanarım. Sabahleyin kalktım yerler yaşımış Dürbününü boğazında taşımış Seni vuran Çerkez ne kalleşimiş Alınan vurdular ona yanarım. Atlarım bizim ata kattılar Tüfekleri çalılara takdılar Karaca'mı Mahir ile vurdular Alınan vurdular ona yanarım. Sicim bıyık, kara kaşın eğerek Her indiği yerde kuzu yiyerek Çerkezler vurmuşlar beyim diyerek Alınan vurdular ona yanarım. Dünyada iltifat etmen Çerkeze Gâyet kalleş olur koyman merkeze Gafil ölüm tesir etti herkese Alınan vurdular ona yanarım. Teyzen döşşek döksün, bibin de yorgan Seni vuran Çerkezlerde sizlere kurban Daha evlenmedi Karaca'm ergen Alınan vurdular ona yanarım. Kuzu bizim amma bize vermezler Aradaki muzuları görmezler Yiğitlerin kıymetini bilmezler Alınan vurdular ona yanarım. Üç kağnıyı arka arkaya düzdüler Karaca'mın tebdilini bozdular Çukurları mezar diye kazdılar Alınan vurdular ona yanarım. Çerkezler de pusu kurmuş başıma Hiç acımaz kurşun atar peşime Kadınlar ağlaşır vurur döşüne Alınan vurdular ona yanarım. Mavlâm kahreylesin Çerkez surusun Hiç komasın şu alemde birisin Elleri kırılsın, kani kurusun Alınan vurdular ona yanarım. Söyleyin Silsüpür beyleri gelsin Bulsun Çerkezleri ahımı alsın Aşiret ağlasın yavrular yansın Alman vurdular ona yanarım. (17) Karalı haber de köye duyuldu Aşiretler bar araya derildi Gıran geldi bizim beyler kırıldı Doldur mavzeri de çalam düşmana Emmim oğlu düşmeyelim pişmana Yılanlı deresi on sekiz koyak Karaca'm açmadı bar telli duvak Alişan Bey derki Karacayı bulak Doldur mavizeri çalam düşmana Düşmeyelim emmim oğlu pişmana. Beyleri vurmuşlar derbent başında Karaca'm da daha yirmi üç yaşında Birinin alnında birinin döşünde Doldur tüfengi de çalam düşmana Emmim oğlu düşmeyelim pişmana. Mahir Bey'de Karaca'nın menendi Yiğit idi Çerkezlere güvendi Mevtayı görünce kalbim inandı Doldur tüfenğimi çalam düşmana Emmim oğlu düşmeyelim pişmana. Silsüpüroğlu Yusuf Bey Hamitli Rıza Bey'in oğlu Yusuf Bey, Fransa'da tahsil gördükten sonra yurda dönmüş, İstanbul’da şevket Süreyya Aydemir ve arkadaşlarıyla siyasi çalışmalardan bulunmuştur. Yusuf Bey, bir müddet takipten sonra güvenlikte sorumlu kişiler tarafından komünizm suçlaması ile göz altına alınır. Gözaltındaki sorgulama sonrasında gördüğü işkence nedeniyle hastalanır. Serbest bırakılınca Keskin'e ailesinin yanına gelir. Kısa bir sure hasta yattıktan sonra 22 Mayıs 1945 yılında ölür. Oğlu Rıza Bey'in idamı, Torunu Yusuf Bey'in ani olumu, Silsüpüroğlu Halil Bey'i derinden sarsmıştır. Halil Bey, torunu Yusuf Bey için şöyle ağlamıştır.(18) Derûnumda alev ateş yanıyor Yangıyı yangıya kattı da gitti Göz bebeğim bir ocaktı sönüyor Aklımı başımdan aldı da gitti. Böyle imiş mukadderin yazısı Hiç çıkarmı yüreklerden sızısı Riza’dır babası, Yusuf kuzusu Derdime dertleri kattı da gitti Viran bağlarda bülbüller ötmez Hayali asla karşımda gitmez Yusuf her ülkede türeyip yetmez Silsüpür şerefini aldı da gitti. Halil doksan sene hayatta durdum Nice türlü türlü felaket gördüm Samur kürklü, kom bıyıklı yiğitler verdim Yusuf hepisine baş oldu gitti. (19) Silsüpüroğlu Doğan Gürbüztürk Urfa, Viranşehir Kaymakamı Doğan Gürbüztürk, Kırşehir Hamit köyünde oturan Türkmen Cerit aşiretinden Silsüpüroğlu Hüseyin Bey'in oğludur. (1) Viranşehir Kaymakamı iken, arazi bölüşümündeki çıkar ve rüşvet ağının çökertilmesi için mücadele ettiği bir zamanda 21.5.1967 pazar günü saat 16 sıralarında muammalı bir şekilde ölmüştür.(20) İlçenin Savcısı İbrahim Sönmez'in, Gürbüztürk'ün ölümünden sonra zamanın Adalet Bakanı Hasan Dinçer'e çektiği telgrafta şöyle demektedir. - "Dürüstlük timsali hümanist insan örneği ideal arkadaşım kaymakam Doğan'ı kaybettik. Doğan ve ben gücümüz nispetinde yedirmemeğe çalıştık. Olaylara bizzat kendimiz koştuk. Bir aile geçimsizliği yüzünden gerçi o intihar etti, onu intihara çevresi sürükledi. O idarenin ben Adliyenin şerefini koruduk, sizden tek isteğim bir ağabeyimiz olmanız hasebiyle bu kötü çevreden beni kurtarmanızdır. Üç gündür gözyaşları içinde uykusuz ve huzursuzum. Hürmetlerimle." (21) Gazeteci Fikret Otyam yazdığı kitabının bu konuya ayırdığı bölümünde o günlerde çıkan gazetelerde bu olay aktararak şöyle vermektedir."Kaymakama rüşvet vermek isteyen yolsuzluk sanığı 3 memur derhâl tevkif edildi. Urfa valisi Kemal Gazezoğlu'nun hazine arazilerinin kiralanmasında yolsuzluk yaptıkları iddiasıyla işten el çektirdiği hazine avukatı 5 memurdan 3'u derhâl tevkif edilmiştir. Kaymakam Doğan Gürbüztürk ilgililer tarafından tebrik edilmiştir. Doğan Gürbüztürk'ün ölüm dosyası kendisini evinin kapısına asarak intihar etmiştir şeklinde kapatılmasına rağmen hâla esrarını korumaktadır. Bir çok dedikodudan sonra ceset, İstanbul’a Adli Tip Kuruluna gönderildi. Ölümün boğulmadan olmadığı anlaşıldı.(22) Kardeşleri başta olmak üzere akrabaları bu intihar olayına inanmadılar. Hırçın, cesur, yiğit, yurtsever Kaymakamın bir komploya kurban gittiği kanısına vardılar. O yurtsever bir kaymakam idi, kendi gitti adi kaldı yadigar. O bir doğandı. Kor gibi ışıldayan gözleriyle gürbüz, Türk kalelerinde yalın kılıç savaşan bir kahramandı. Yenilmez iç güdüsüyle, Nemrut'un puşt zulasındaki kara örümceğin ağına, İbrahim, misali düştü kaldı. Bilmezdi ki, orda her sona eren gün, Kalleşe dost, Yiğide düşmandı. Doğan, doğan, Burası Mezepotomya, burası Harran’dı. Toprağı ihanet, gözyaşı kandı. Cerid Silsüpüroğlu Ali Bey'in ölmesi üzerine, oğlu Osman Bey'e II Mahmut tarafından yeniden verilen fermanın kopyasının Latin harflere çevirisi: İşbu bin iki yüz elli beş (1255-1830) Rebiul-Ahiri'nin (Temmuz) 19 günü taht-i ali taht-i Osmanî üzerine culus-ı hümayunnamesine me'mun şahanem vaki olub umumen tecdid-i berat olunmüç fermamm olmagm binaen ala zalik kemakan Hümayunuma merbut Silsüpür Ceridi Mukataası Mir aşireti işbu rafi-i terfiaten hakani kudretül emasil vel akran Osman Bey zide kadruhu yedinde bulunan beratın getirip tecdidi rica eylediği acilden kuyûdladı. İmtizacım maden-i mezbur emini esbak Abdurrahman Bey varidul evradın arzuhâlinde mukataa-i mezburun Mir aşiretinden A1i Bey bundan akdem vefatına mebni mahlulinden Mir aşiretinin mezbur muteveffa-yı merkum Ali Bey hafidlerinden Osman Bey tevcih olunur. Yedine beratı şerif verilmesi hakkında inha ve Keskin kazası naibinin verdiği ilam selaiyat ve tekata-i mezbure mutasarrıfları Muhammed Bey ve Hamza Bey taraflarından ilam ettirilerek iktizasına harcı amirem nazırı işbu muteveffa Mir Ali vefatından istislam olundukta Mir aşiretinin mezbur muteveffa-yı merkumun uhdesinde olanlarını ve bu makule terekan mukataatı cemaati Mir aşiretlerinin azl ve tayinleri malikane mutasarrıfının inhasına maktuta ittiği Mir aşiretinin mezbur emin-i ileyhin arz-ı mucibince merkuma tavsiye olunması hususunda muma-ileyha taraflarında ilam olunmuş olduğuna inha ve ilam olunduğu üzere salifizzikr Mir aşretli mezbur muteveffa-yı merkumun mahlulinden bila tayin uhdesine tevcih olunarak, yedine berat-ı şerifim itasını mecburen ilam itmiş olmakla arz-ı ilam olunduğu vechile salifiz-zikir 12461830 senesi zilhiccesinin (mart) on dördüncü günü tarihli virilmiş olan berat-ı şerif ile uhdesinde olduğu derkar olmakla tecdid-i berat-ı celili kuvvetim şerif verilmek babında ferman-ı ali şanım sadır olmakla hakkında mezd-i inâyet-i padişahanım zuhura gelip 1255-1839 senesi zilhiccesinin (mart) 18. günü tecdiden bu berat-ı hümayunu verdim. Ve buyurdum ki muma-ileyh Osman Bey zide kadruhu vechi meşruh üzere aşiretin mezbur öşriyetlik mezbur muteveffa-yı merkumun mahlulunden kema fis-sabık mutasarrıf zabt ve idaresine başka kimse kendisine bu işte hiçbir engelleme yapmasın, böyle bileler ve alamet-i şerifime itimat kılalar. II Mahmut 1255-(1839) Zilhicce
 
 
  Sitede 14843 ziyaretçi (29779 klik) Buradaydı...  
 
|||Tüm HakLarı SakLıdır||| Yunus emRe ÖZER |||LüTFen TıkLaYınız... Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol